Enflasyon Tarihi ve Almanya 1921 Hiperenflasyonu incelemesi



Enflasyonun tarihini incelemeye başlamadan önce enflasyonun tanımını yapmak daha iyi olacaktır. Enflasyon, fiyatlar genel düzeyinin sürekli ve hissedilir artışını ifade eden bir durumdur. Diğer bir tanımı nominal millî gelirin, bu gelirle satın alınan mal miktarına (gerçek millî gelire) nazaran artması yani şişmesi demektir. Deflasyonun tersidir. Birinci olarak tek bir fiyat ya da fiyat grubu değil, fiyatlar genel seviyesi gösterge alınmaktadır.

İkinci olarak artışın bir kereye ya da birkaç defaya mahsus olmadığı, sürekli olduğu vurgulanmaktadır. Fiyatların genel seviyesi, ekonomide seçilen belli bir mal ve hizmet kümesinin (sepetinin) parasal karşılığıdır. Fiyatlar, mal ve hizmetlerle dolaşımdaki para miktarı arasındaki dengeye göre oluşur. Para miktarındaki artış (emisyon), mal ve hizmet miktarındaki artış (büyüme) ile dengeli olursa fiyatların genel seviyesi değişmez. Ama bunlardan biri diğerinden fazla üretilirse az üretilen kıymetli hale gelir.

Talep ve maliyet enflasyonu:

Enflasyon, genellikle talep şişkinIiğinden ve maliyet masraflarının kabarmasından ileri gelebilir. Maliyet enflasyonu ile talep enflasyonu, tavukla yumurta gibi, biri diğerinin sebebidir. Her ikisinin sebebi de ekonomide dengelerin bozulmasıdır.

Talep enflasyonu: (En çok rastlanan) Talep enflasyonu, para bolluğundan dolayı daha fazla mal ve hizmet talep edilmesine ve fiyatların artmasına yol açan olaydır.

Maliyet enflasyonu: Maliyet enflasyonu, üretilen mal ve hizmetlerin maliyetinin sürekli artmasıdır. Emek, sermaye ve doğal kaynaklar gibi üretim faktörleri, üretilen mal ve hizmetlerin gerçek maliyetini oluşturur. Dolayısıyla bunların piyasa fiyatlarının artması, kaçınılmaz olarak maliyetlerin artmasını gerektirir.

Enflasyonun Etkileri:

Enflasyon, iktisadî faaliyetin akışını etkiler. Para dağılımı enflasyondan olumsuz etkilenir. Halkın bir kısmının geliri enflasyon hızından fazla ve bir kısmının geliri enflasyon hızından yavaş artar. Zengini daha zengin, fakiri daha fakir yapan bir durum hasıl olur. Satın alma gücünde zayıflamalar, sosyal huzursuzluklara yol açar. Spekülasyon kazançlar alınteri kazançlarına üstün gelir. Enflasyondan genellikle dar ve sabit gelirliler (memurlar) çok zarar görür. Çünkü gelirlerinin yükselen fiyat düzeyine intibak etmesi zordur. Ve yine enflasyondan en çok zarar görenler para halinde tasarruf yapmış olanlarla alacaklı bulunanlardır. Buna karşılık enflasyon borçlular için avantajlıdır. Çünkü paranın değeri düştüğü için borçlarını daha kolaylıkla ödeyebilirler. Enflasyon devam ettiği sürece herkes değeri günden güne düşmekte olan parayı elden çıkarıp mala veya gayrimenkule yatırır. Bu
yüzden her çeşit mala karşı talep artar. Böylece paranın tedavül sürati artarak para değerinin düşmesine sebep olur. Enflasyon üretim ve kalite üzerinde zararlı etkiler yapar. İş bulma kolaylığı ve kazançların rahatlığı, işçileri ve satıcıları kayıtsız, aldırış etmez davranışlara sürükler. Kolay kazanan ve pervasız harcayan bir zümrenin türemesi; her türlü malın sürülmesi fırsatını doğurur. Enflasyon, dış ödemeler dengesini de sarsar. Sermayeler; para değerinin emin ve para kirasının yüksek olduğu bölgelere açık veya gizli yollardan göç eder.  Enflasyon hızı diğer ülkelerden az ise ihracatın tıkandığı ve ithal mallarına rağbetin arttığı görülür. Turizm gelirlerinin gelişme temposu yavaşlar ve vatandaşların dış seyahatlerdeki harcamaları çoğalır. Bütün bu olaylarda para (veya kredi) çokluğundan hareketlenen enflasyon hızlandıkça hızlanır ve artık bunun yanında para miktarındaki artışın etkisi önemsiz kalır.

Avrupa'da ilk enflasyon

Avrupa'nın enflasyonla ilk karşılaşması olan fiyat devrimi ilk olarak tefecilerin günahkarlıklarına bağlandı. 1550'den itibaren de, Salamanca Üniversitesinin araştırmaları yoluyla İspanyol altınının ve gümüşünün kıta içine akmasına bağlandı. Çağdaş tarihçilerin görüşü fiyatların vahşice dalgalanması ve hükümetlerin bununla başedebilmek için madenî paralarındaki altın ve gümüş miktarını tekrar tekrar azaltma çabalarıyla bulansa da, on altıncı yüzyıldaki genel eğilimin düzenli fiyat artışı olduğu tümüyle ortadadır. Örneğin madenî para kaynağı kısmen kısıtlı olan Fransa'daki tahıl fiyatları 1600'de 1500'e göre yedi kat fazlaydı.

Almanya'nın Hiperenflasyon ile Macerası:


Alışveriş için el arabasıyla trilyonlarca mark taşıyan bir kişi



Almanya, Birinci Dünya Savaşı'ndan yenilgiyle çıkmıştı. Düşük hasıla ve düşük vergi gelirlerine sahip bir savaş sonrası ekonomisinin sorunlarına, Fransa ve İngiltere gibi galip ülkeler tarafından yüklenen savaş tazminatları eklenmişti. Almanya hükümeti, büyük bir meblağa ulaşan bütçe açığını durmaksızın para basarak finanse etmeye çalışıyordu. 1923 yılında en hızlı para basma makineleri bile ihtiyacı karşılayamıyordu. Almanya artık savaş tazminatlarını ödeyemez duruma gelmişti. Tazminatları kömür cinsinden ödeme teklifi galip devletlerce reddedildi, Fransız ve Belçika birlikler Ruhr Bölgesi'ni işgal etti. Almanya başbakanı Wilhelm Cuno, bu işgale karşı pasif direniş çağrısı yaptı. Halkın moralini yüksek tutmak için de özellikle grev yapan işçilere maddi yardım yapıldı. Para basımında dur durak bilinmemesi üzerine para hızla değer kaybetmeye başladı. Alman Markı Amerikan Doları karşısında güneşte kalan kar gibi eridi; 19 Kasım 1923'te 1 Amerikan Doları 4,2 Trilyon Alman Markı oldu. Ocak 1922'de 1 Mark'a satın alınabilen bir içkinin fiyatı, Kasım 1923'te 192 Milyon Mark'a yükseldi. İnsanlar alışveriş yapabilmek için paralarını el arabasıyla taşımaya başladılar, ancak dükkanlara ulaşamadan paraların değeri yine düşüyordu. Bazı bölgelerde alışverişte trampa usulüne dönülmüştü.

Hiperenflasyon Almanya ekonomisinin çökmesine neden oldu. İşsizlik arttı, ücretler yere çakıldı ve geniş kitleler hızla radikalleşmeye başladı. Almanya Komünist Partisi her geçen gün daha fazla sayıda üye kazanmaya başladı. Almanya'da devrimci bir durum ortaya çıkmasından endişe eden galip devletler, Almanya için yeni bir ödeme planı kararlaştırdılar. Bunun üzerine 1924 yılının ortalarına doğru ekonomik durum kısmi bir istikrara kavuştu. Reel ücretler ise ancak 1928 yılında 1913 yılı seviyelerine ulaşabildi. Yatırımları enflasyonda eriyen orta sınıfın büyük bir kısmı fakirleşti. Weimar Cumhuriyeti'nin ilk yıllarında yaşanan bu olay, cumhuriyetin pek çok kişi nezdinde gözden düşmesine neden oldu. Küçük ve orta burjuvazinin geniş kesimleri, kendilerini cumhuriyet tarafından ihanete uğratılmış hissettiler. 1920 yılında faşizan karakterli Kapp Darbesi'ne bir genel grevle cevap veren işçi sınıfının cumhuriyetten bir beklentisi kalmadı. İşçiler büyük kitleler halinde komünistlere ve sosyal demokratlara katılmaya başladılar. 1929 yılında yaşanan büyük ekonomik kriz, küçük ve orta burjuvazinin iflas etmesine neden oldu. Almanya'da devrimci durum ortaya çıktı, ancak komünistlerle sosyal demokratların birbirlerini baş düşman ilan etmeleri nedeniyle Naziler aradan sıyrılmayı ve Almanya'yı felakete sürüklemek üzere iktidara gelmeyi başardılar.


O yıllarda basılan milyar Mark değerinde banknotlar


Aslında herşey 1921 yılında Weimar Cumhuriyeti Almanya’sının merkez bankası olan ReichsBank’ın yüklü miktarda para basma yoluyla alman markının değerini tahrip ve hiper enflasyon kararı almasıyla başlamıştı.

ReichsBank’ın başına avukatlıktan gelme bankacı prusyalı Dr. Rudolf von Havenstein geçmişti. Havenstein ilk olarak devlet harcamalarının getirdiği büyük bütçe açıklarını finanse etmek üzere hükümete ihtiyacı olan parayı basmakla işe başladı. Almanya’nın Versay anlaşmasıyla kendisine dayatılan bunaltıcı yüklü savaş tazminatlarından kurtulmak için bilhassa kendi parasını tahrip etme yolunu seçtiği de o günlerden bu yana sürekli dile getirilen bir efsanedir. Aslında savaş tazminatları altına dayalı marklar üzerinden (sabit bir altın miktarı ya da eşdeğeri döviz olarak) tanımlanmıştı. Bilahare getirilen protokollerde de “kağıt para değerine bakılmaksızın” ülke ihracatlarının yüzdesi cinsinden değerler talep edilmekteydi. O yüzden enflasyonla bundan kurtulmak istemenin hiçbir mantığı yoktur. Ancak, ReichsBank parasının değerini düşürerek hem alman mallarının dışarıda daha hesaplı hale gelmesini, hem de ülkedeki turizm ve dış yatırımları teşvik etmeyi düşünmüş olabilir. Çünkü bu metotlarla tazminat ödemelerinin miktarı düşmese de kazanılacak dövizlerle borçların ödenmesi mümkün hale gelebilirdi.

1921 yılındaki ilk para basmanın ardından enflasyon yavaş yavaş yükselmeye başladığı için en başta bu bir tehlike olarak görülmedi. Alman halkı fiyatların yükseldiğini anladı ama bunu paranın çökmekte olduğunun bir işareti olarak algılamadı. Alman bankalarının borçları neredeyse varlıkları boyutunda olduğundan karşılıksız değildi. Ticari işletmelerin de çoğu arazi, fabrika, makine ve stoklar gibi paranın değeri düştükçe kıymetlenen varlıklara sahip olduklarından doğal olara korunmalı durumdaydılar. Şirketlerin bazıları da parayla birlikte değersiz hale gelen borçlara sahiptiler. Borçları buharlaşıp yok olunca zenginleştiler.

Bugün halen dünyanın önemli çokuluslu şirketleri olan büyük alman şirketlerinden pek çoğu daha o zamandan yurt dışında da çeşitli yatırımlara sahiptiler. Bunlar zaten döviz kazandıklarından ana şirketlerini markın çökmesinin kötü etkilerinden kolayca koruyabilmişlerdi.Dövizi çöken ülkeden sermaye kaçışı geleneksel bir davranıştır. O yüzden alman marklarını İsviçre frankı, altın veya başka bir değere tahvil edebilenler bunu hemen yaparak tasarruflarını yurt dışına taşıdılar. Alman burjuvazisi bile hemen paniğe kapılmadı, çünkü nasılsa ellerindeki nakitten olan kayıpları hisse senetlerinin değerindeki artışla telafi edilmekteydi. Bu değer artışlarının yakında tamamen değersiz hale gelecek olan marklar cinsinden ifade edilmekte oluşu hiç kimsenin aklına gelmemişti. Tabii son olarak sendikalı şirketlerde veya devlet kuruluşlarında çalışanlar da zararda değil gibi görünüyorlardı, çünkü sürekli enflasyonu telafi edecek ücret zamları kendilerine verilmekteydi. Şüphesiz herkes sendikalı bir şirketin ya da devletin çalışanı değildi. Kendilerini enflasyonun yıkıcı etkilerinden koruyabilecek olan mülklerin, hisse senetleri ya da yurtdışı operasyonların sahibi de değillerdi. Hemen ve en fazla yıkıma uğrayanlar hiçbir zam alamayan orta sınıf emeklileri ve bankadaki tasarruf mevduatlarıyla geçinenler oldu. Bu türden alman vatandaşları mali bakımdan mahvolodular. Çoğu yiyecek alabilmek ve hayatta kalmak için evlerindeki mobilyaları üç kuruşa elden çıkarmayı denediler. Piyanolar özellikle talep konusuydu ve kendi başına döviz gibi geçerli bir kıymeti oluştu. Tüm tasarrufları elden giden yaşlı çiftlerin el ele tutuşarak kafalarını havagazı fırınına sokup intihar etmeleri dokunaklı bir tür moda olmuştu. Mülkiyete yönelik suçlar çok yaygınlaştı ve bir sonraki etapta da sokak ayaklanmaları ve yağmacılık.

1922 yılına gelindiğinde ReichsBank artık durumu kontrol altında tutmayı bırakmış ve enflasyon hiperenflasyona dönüşmüştü. Sendikalar ve hükümet çalışanlarının para taleplerine yetişebilmek için darphane sürekli çılgınca para basmak zorundaydı. Bir Amerikan doları o kadar kıymetli hale gelmişti ki amerikadan gelen birisi alışveriş yapmaya kalktığında tüccar ona para üstü olarak vermesi için gereken milyonlarca markı temin etmekte zorlanıyordu. Lokantada yemek ısmarlayanlar (yemek bitinceye kadar fiyatının birkaç kat artabileceği endişesiyle) yemeğin parasını önceden peşinen ödemek istiyordu. ReichsBank kendi matbaaları yetmediğinden banknot basımı için birçok özel matbaayla anlaşmıştı. Matbaalar sürekli 24 saat doyçemark basarken banka da bu matbaaların sürekli çalışmasına yetecek kağıt ve mürekkebi temin etmek üzere özel lojistik ekipleri kurmuştu.

Hiper enflasyonun maliyetleri kuşkusuz çok yüksek oldu. Birçok insanın mahvolan hayatıyla birlikte alman hükümet kuruluşlarına olan güven de tamamen buharlaştı sıfıra indi. Ama, bu hadise bize elinde doğal kaynakları, kalifiye işgücü, somut varlıkları ve altını olan önemli bir ülkenin hiper enflasyondan nispeten sağlam bir şekilde çıkabileceğini de göstermiştir. 1924 – 1929 arasında, yani hiper enflasyonun hemen ardından alman sanayi üretimi ABD dahil diğer bütün büyük ülkelerden daha hızlı büyümüştür. Daha önceden de ülkelerin savaş zamanlarında paralarının altın konvertibilitesinden çıktıkları olmuştur. Mesela Napolyon savaşları ve hemen sonrasındaki bir dönem İngiliz parası altın konvertibilitesinden çıkmıştı. Ama Almanya bunu ilk defa bir barış ve Versay anlaşmasının yürürlükte olduğu bir sırada yapmıştır. ReichsBank modern bir ekonomide, barış zamanında da altına bağlı olmayan bir kağıt paranın politik amaçlarla düşürülebileceğini ve bununla da istenen amaçlara ulaşılabileceğini göstermiştir. Bu ders diğer büyük sanayi ülkeleri tarafından da alınmıştır.

Peki nedir bu Hiperenflasyon?

Hiperenflasyon:

Hiperenflasyon, enflasyonun yılda yüzde 200 sınırını aştığı anlardaki halidir. Dörtnala enflasyon olarak da adlandırılır. Paranın değerinin yitirdiği en şiddetli enflasyon biçimidir.

Hiperenflasyonun nedenleri:

Hiperenflasyonun en önemli nedeni aşırı parasal genişlemedir. Merkez Bankası bağımsız olmayan devletlerde para politikasını da hükümet yönetir. İşte bu noktada hükümetin maaşların ödenmesi, yatırım ya da bütçe açığının kapatılması için kontrolsüzce para basma kararı alması çok yüksek enflasyonlara neden olur. İkincil olarak, ülkede siyasi istikrarın olmadığı, hükümetlerin ortalama ömürlerinin 1-2 yıl olduğu durumlarda iktidar partisi, seçimlerin tekrarlanacağı ve halkın kendilerini cezalandırıp tekrar iktidara taşımayacağı beklentisi taşımaları durumunda kendilerinden sonra gelecek partinin iktisadi planlarını bilerek ve isteyerek bozacak kısa vadeli gayrı-iktisadi kararlar alabilirler. Özellikle gelişmemiş ve yeni gelişmekte olan ülkelerde gözlemlenen bu durum, ileride arz ve talep yönlü daralmalara yol açacak derin ekonomik krizlere sebep olabilir.

Enflasyon yaratmanın dayanılmaz cazibesi:

Yüksek enflasyonla boğuşan ülkelerin hiperenflasyon tuzağına düşmelerinin nedenlerinden biri de bilerek ve isteyerek hedeflenenden daha yüksek bir enflasyon düzeyi yaratmaktır. Enflasyonun %80 olduğu bir ülke düşünün. Böyle bir durumda ülkeden yerli para cinsinden alacağı olan kişiler kendilerini enflasyonun yıpratma payına karşı kendilerini korumak (örneğin memur sendikalarının zam haricinde enflasyon farkı da talep etmesi) yerine belli bir para isterlerse hükümet o parayı değersiz konuma düşürecek enflasyonu bilerek veya isteyerek oluşturabilir.

Hiperenflasyona özgü gelişmeler

Hiperenflasyon durumlarında görülen bazı özel durumlar vardır. Örneğin hiperenflasyon dönemlerinde kredi talebi olağanüstü şekilde artar. Bunun da en temel nedeni kredi taksitlerini ödemenin zorluğunun dönemler içerisinde enflasyon oranına bağlı olarak git gide azalacak olmasıdır. Bunun yanı sıra hiperenflasyon durumlarında elde para tutmanın fırsat maliyeti çok pahalıdır. Bu durumda ülkedeki finansal okur yazarlık oranına bağlı olarak kişiler yerli parayı ya yüksek faizde değerlendirme ya da bir an evvel ellerinden çıkarma eğilimi gösterirler. İkinci durumun yoğun olduğu ülkelerde yüksek enflasyon düzeyine rağmen ekonomide sunni bir canlılık gözükebilir.

Para İkamesi:

Hiperenflasyon döneminde kişiler kendilerini enflasyonun etkisinden korumak için yabancı para tutmaya başlarlar. Hiperenflasyon süreci ne kadar uzarsa, yabancı para cinsinden alışverişin niteliği de o denli artar. Örneğin ev sahipleri kira ücretini yabancı para cinsinden istemeye başlarlar ya da kişiler maaşlarını alır almaz yabancı paraya çevirirler. Yerli paraya olan güvenin bu derece sarsıldığı ortamda kişiler ülkedeki döviz talebini inanılmaz şekilde arttırır. Bunun sonucunda piyasada gittikçe kıtlaşan dövizin değeri artar, döviz kuru yükselir. İlginçtir ki bu durum belli bir sınıra kadar ülkenin makro politikalarını belirleyenler için katlanılabilir bir maliyettir zira döviz kurunun yükselmesi öncelikle reel kuru, ardından da ihracatı yükseltip ülkenin makro dengelerinde kısa süreli bir iyileşmeye neden olur. Ama orta vadede yabancı para cinsinden borçlu olan kesimlerin, örneğin devletin ve şirketler kesiminin, borçlarını katlayarak arttıracağı için önce bütçe açıklarına, önlem alınmaması halinde ise ekonomik krizlere neden olabilir.

Hiperenflasyonun çözümleri:

Düşünülenin aksine kısa vadede %400'lük enflasyonu düşürmek %40'lık enflasyonu düşürmekten daha kolaydır. Çünkü böyle durumlarda daha önce siyasi maliyet yüzünden alınamamış tedbirler daha kolay alınabilmektedir. Üstelik %400'lük bir enflasyonu %200'e indirmenin siyasi kazancı, %40'lık enflasyonu %20'ye indirmekten daha fazla olabilir. İkincil olarak, çoğu zaman hiperenflasyona neden olan aşırı parasal genişlemeyi kontrol altına almak bile enflasyonu daha makul düzeylere indirmek için yeterli olabilmektedir. Uzun vadeli çözümler için bütçe disiplinini sağlayacak reformların yapılması ön koşuldur. Bunun için de kararlı bir finsal istikrar programı uygulanmalıdır. Bu program dahilinde kurumsal açıdan yapılanma, vergilendirilmeyen tabanı vergilendirmeye çalışma, vergi idaresinin iyileştirilmesi ve harcama önceliklerinin kesin olarak belirlendiği bir mali reform önşarttır.






[K][K][K]