Enflasyon ile İşsizlik Arasındaki İlişki ve Türkiye Ekonomisinde Analizi

Eminim Britanyalı iktisatçı William Philips 1958 yılında enflasyon ile işsizlik arasındaki ilişkiyi modelleyen bir yapı bulduğunda teori üstünde bu kadar tartışma çıkacağını hiç düşünmemişti. Philips Curve ismiyle anılan bu ilişki temel olarak yüksek enflasyon dönemlerinde işsizliğin düşük olduğunu, düşük enflasyon dönemlerinde işsizliğin yüksek olduğunu savunmaktaydı. Bu eğri üzerine asıl tartışma 1974 yılında başladı. Sebebi hiç kuşkusuz 1973 yılında başlayan OPEC petrol kriziydi. Dünya 1929 dan sonra ikinci bir enflasyon ve işsizlik daha uygun bir terminiloji ile stagflasyon dönemine girmişti.

Eğer bu yazımızda Philips Eğrisinin doğruluğunu ve yanlışlığını ispat etmeye kalkacak olursak bize bloglar yetmez.

Ücretlerin tam rekabet koşullarından bağımsız saptandığı varsayılır. Philips Eğrisi'ne göre işsizlik oranının düşük olduğu ekonomilerde enflasyon artar. İstihdam artışı ya da yüksek ücretler piyasada likidite bolluğuna neden olacağı için kısa dönemde enflasyonist etkiler oluşur. İktisatçılar kısa dönem için işsizlik ve enflasyon arasında bir seçim yapmak zorundadır. Orta ve uzun dönemde konjonktür seyrine ve uygulanacak para ve maliye politikalarına göre enflasyon olağan sayılabilecek düzeylere çekilebileceği gibi kontrolden de çıkabilir. Philips Eğrisi uzun dönemde güvenilir analiz yapma imkânı sağlamaz. Uzun dönemde işsizlik ancak enflasyon hızlandırılarak düşürülebilir.

Ancak yaygın görüş birebir olmasa da enflasyon ve işsizlik arasında negatif yönlü bir ilişki olduğunu kabul eder. Bu çerçeveden bakarak değerlendirmelerde bulunacağız.


Bir kısım iktisatçılar bir ülkede işsizlikle enflasyon arasında bir değiş-tokuş ilişkisi bulunduğuna inanmaktadırlar. Bunlara göre, bir ekonomide işsizliği azaltmak amacına yönelik olarak alınan toplam talebi artırıcı önlemler enflasyon oranını yükseltmekte, aksine enflasyon oranını düşürmek için alınan önlemler de işsizliği artırmaktadır. Bu durum, ekonomiyi yönetenleri bir ikilemle karşı karşıya bırakmaktadır. Bir ekonomide işsizliği azaltmak amacına yönelik olarak alınan toplam talebi artırıcı önlemler enflasyon oranını yükseltmekte, aksine enflasyon oranını düşürmek için alınan önlemler de işsizliği artırmaktadır. Bu durum, ekonomiyi yönetenleri bir ikilemle karşı karşıya bırakmaktadır. Bu görüşün ortaya çıkışı Yeni Zelandalı zenci bir iktisatçı olan A. W. Phillips'in yaptığı bir araştırmaya dayanır. Phillips bu araştırmasında, 1862-1957 yılları arasında İngiltere'deki nominal işçi ücretleri ile issizlik oranlarını ele alarak karşılaştırmış ve bu ikisi arasında bir değiş-tokuş ilişkisinin mevcut olduğunu ortaya koymuştur. Bu söyleneni açıklamak için Phillips'in kullandığı eğri de iktisat literatüründe Phillips Eğrisi olarak tanınmış ve isim yapmıştır. Phillips eğrisi bir ekonomide işsizliği azaltmak için alınacak önlemlerin (toplam talebi artırıcı önlemler) nominal ücretleri yükselttiğini, aksine işçi ücretlerinin düşmesi durumunda (toplam talebi azaltıcı önlemler nedeniyle) da işsizliğin arttığını ortaya koymaktadır.

Bir ekonomide ücretlerin yükselmesinin mal ve hizmetlere olan talebi artırarak fiyat artışlarına yani enflasyona yol açacağı ilişkisinden yola çıkarak Paul S. Samuelsen ve Robert M. Solow gibi iktisatçılar bu kez, enflasyon oranları ile işsizlik oranları arasındaki ilişkiyi araştırmaya başlamışlar ve sonuç olarak bir ekonomide işsizlik oranları ile enflasyon oranları arasında da bir değiş-tokuş ilişkisinin var olduğu sonucuna ulaşmışlardır. Bu durumda bir ekonomide işsizliği azaltmak, ya da istihdamı artırmak için alınan toplam talebi artırıcı önlemler enflasyonu yükseltmekte, yükselen bu enflasyondan kurtulmak için alınan toplam talebi azaltıcı önlemler de bu kez işsizlik oranını artırmaktadır. Phillips Eğrisi enflasyon oranları ile işsizlik oranları arasındaki fonksiyonel ilişkiyi sol yukardan sağ aşağıya seyreden, ve eğimi negatif olan bir eğri göstermektedir. Bu eğri, kısa dönemde enflasyon oranları ile işsizlik oranları arasında varolan ters yönlü ilişkiyi gösterdiğinden, kısa dönem Phillips eğrisidir. Phillips eğrisinin, ekonominin serbestçe işleyişini zorlaştıran engellerin azalması ile sol aşağıya kayması mümkündür. Bu durumda bir önceki eğriye göre, daha düşük enflasyon oranlarının daha düşük işsizlik oranları ile birlikte gerçekleşmesi mümkün olacaktır. Ama her ikisinin de sıfır olması olanağı pek yoktur. Eğer ekonominin serbestçe işlemesini engelleyen kurumsal ve yapısal olumsuzluklar artarsa bu kez de Phillips eğrisi sağ yukarı kayacak ve bu durumda enflasyon oranını belli bir oranda düşürebilmek için daha yüksek oranda bir işsizliği kabullenmek gerekecektir.

Her ulusal ekonomi bir miktar işsizliği azaltmak için bir miktar enflasyona, bir miktar enflasyonu azaltmak için bir miktar işsizliğe katlanmak zorundadır. İktisatçılar kısa dönem için işsizlik ve enflasyon arasında bir seçim yapmak zorundadır. Orta ve uzun dönemde konjonktür seyrine ve uygulanacak para ve maliye politikalarına göre enflasyon olağan sayılabilecek düzeylere çekilebileceği gibi kontrolden de çıkabilir. Philips Eğrisi uzun dönemde güvenilir analiz yapma imkânı sağlamaz. Uzun dönemde işizlik ancak enflasyon hızlandırılarak düşürülebilir. Phillips eğrisi ile yapılan bu açılamalar, enflasyonun ortaya çıkmasında ve hızlanmasında önemli bir rol oynayan beklentilerin ve gecikmelerin dikkate alınmadığı gerekçesiyle eleştirilmiştir. Bunlar dikkate alındığında Phillips eğrisinin her zaman aynı konumda olmayacağı iade edilmiştir. Örneğin, eğer sendikalar belli bir dönemde fiyatlarda gerçekleşen artışın, bekledikleri artıştan daha fazla olduğunu görürlerse, gelecek dönem enflasyon oranını daha yüksek düzeyde tahmin ederek, gerçekleşen enflasyon oranının üzerinde bir ücret artışı talep edeceklerdir. Aynı şeyi firmalar da düşünerek ürün fiyatlarını yükselteceklerdir. Eğer bunda başarı sağlanırsa aynı işsizlik oranında daha yüksek bir enflasyon gerçekleşmiş olacaktır. Yok eğer fiyat artışlarını gerçekleştirmek mümkün olmazsa bu kez de aynı enflasyon oranında daha yüksek bir işsizlik oranı kabul edilmiş olacaktır. Bu olaylar bu şekilde tekrarlanacak ve Phillips eğrisi negatif eğimli bir eğriden x eksenine dik bir doğru haline gelecektir.

Parasalcı iktisatçılardan M. Friedman'a göre enflasyon oranları işsizlik oranına değil, para miktarındaki artışlara ve enflasyon konusundaki beklentilere bağlıdır. M. Friedman Phillips eğrisinin kısa dönem için geçerli olabileceğini, ama uzun dönemde Phillips eğrisi ile ortaya konduğu gibi enflasyonla işsizlik arasında bir değiş-tokuş ilişkisinin mevcut olmadığını ve enflasyonun tamamen parasal bir olay olduğunu söylemiş ve uzun dönemde bu eğrinin x eksenine dik bir doğru şeklinde olacağını savunmuştur. Uzun dönem Phillips eğrisi diyebileceğimiz bu eğrinin x eksenini neresinden keseceğini, diğer bir ifadeyle enflasyon oranı sıfırken işsizlik oranının % kaç olacağını ise Edmund Phelps aydınlatmıştır. Phelps'e göre, bir ekonomide hem iş değiştirmelerden hem de yapısal nedenlerden doğan bir işsizlik oranı vardır ki, enflasyon oranı sıfır dahi olsa bu işsizliği gidermek mümkün değildir. İşte bu işsizliğe doğal işsizlik adı verilmektedir. Dik (ya da uzun dönem) Phillips eğrisinin x eksenini kestiği yerdeki işsizlik, doğal işsizlik oranını göstermektedir. Buna tam istihdam işsizlik oranı diyenler de vardır. Parasal politikalarla bu işsizliği gidermek olanağı yoktur.


*Kısa Dönem Phillips Eğrisi; beklenen enflasyon ve doğal işsizlik oranı sabitken, enflasyon oranı ve işsizlik oranı arasındaki ters yönlü ilişkiyi göstermektedir.

*Uzun Dönem Phillips Eğrisi; beklenen enflasyon ve gerçekleşen enflasyon oranları birbirine eşit olduğu zaman enflasyon oranı ile işsizlik oranı arasındaki ilişkiyi gösteren bir eğridir. Uzun dönem phillips eğrisi doğal işsizlik oranı düzeyinde çizilecek dik bir doğru ile gösterilebilir.


Phillips Eğrisinin Türkiye Ekonomisinde Analizi (1970'den Bugüne)
Türkiye ekonomisinin tipik dışa kapalı ekonomilerin bütün özelliklerini gösterdiği 1980’li yıllara kadar olan dönemde, büyüme ve sanayileşme politikalarının temelini ithal ikameci sanayileşme stratejisi oluşturmuştur. 1970 yılında yapılan devalüasyon ve çok önemli bir sanayi girdisi olan petrolün 1970’li yıllar boyunca fiyatının sürekli artması, ithal ikameci sanayileşmenin gereği olarak yapılan ara ve yatırım malları ithalatının pahalılaşmasına neden olmuş ve enflasyondaki artışın temelini oluşturmuştur. Sonuç olarak; sanayileşmenin ve büyümenin kuşkusuz ekonomik ve sosyal bir çok faktörden etkilendiği 1970’li yıllarda enflasyon büyümeyi yavaşlatıcı bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Ara mallarda yaşanan enflasyon, ithal ikameci sanayileşmeyi yavaşlatmıştır, bu nedenle de yapılacak yeni yatırımları, dolayısı ile de düşmesi beklenen işsizlik oranlarının değişmemesini sağlamıştır. Bu nedenle Phillips Eğrisi analizinin öngördüğü ters etki bu dönemde oluşan müdahaleler nedeniyle işlev dışı kalmıştır. Enflasyon artarken, işsizsizlik oranları düşmemiş, aynı zamanda gereken büyüme sağlanamamıştır 24 Ocak kararlarının genelde etkilediği 1981 ve 1988 yılları arasında kalan dönem enflasyon ve büyüme çerçevesinde incelendiğinde, ilk üç yılda enflasyonun önemli ölçüde aşağı çekildiği görülmektedir. Artan kamu açıkları nedeni ile hızlı parasal genişleme ve ücret dışındaki maliyet öğelerinde meydana gelen artışlar enflasyondaki yükselmenin kaynağını oluşturmuştur. 2001 Krizi sonrası uygulanan IMF destekli ekonomik programlar ve hükümetin cari açığı, enflasyon yerine büyük özelleştirme gelirleri ve dış borç ile finanse etme kararlığı son beş yılda enflasyonun hızlı bir şekilde tek haneli rakamlara düşmesini sağladı. Bu dönemde indirilen enflasyonun sonucu olarak işsizlik oranlarında yükselme oldu.


Sonuç:

Phillips eğrisinin işlevi ve Phillips eğrisinin Türkiye ekonomisindeki işsizlik oranı ve enflasyon oranındaki orantıya uygunluğun mantığında enflasyon ve işsizlik ters orantıda, enflasyonun artışı ile düşüşe geçen işsizlik oranının aynı zamanda ülkeye iş gücü olarak yansıması ve toplam üretimdeki artış olarak yansıdığına ulaştık. Türkiye’de dönemlere bakıldığında 1951 sonrası 1988 e kadar olan dönemde ki enflasyona veya üretime olan devlet müdahaleleriyle analizdeki ters orantı işlevi Türkiye ekonomisinde doğru sonuçlar verdiğini söyleyemeyiz. 1988 sonrası döneme bakıldığında 1994 yılında dış borç açığı nedeniyle oluşan krizin etkilerini analize dahil etmediğimizde Phillips eğrisinin ters orantı ilişkisinin geçerli olabileceğini söyleyebiliriz. Özellikle 2001 krizi sonrası enflasyona olan devlet müdahalesinin enflasyonu %10’un altına kadar çektiği fakat bunun etkilerinin işsizlik oranları üzerinde yükselişe sebep olduğu açıktır. Phillips eğrisi kısa dönemde uygulanabilir sonuçlar vermesine rağmen uzun dönemde işsizlik oranının doğal işsizlik oranına ulaşacağı görüşünden dolayı yanlış sonuçlar vermektedir diyebiliriz.



[K][K]