Apple Nasıl Bu Kadar Başarılı ? (Atılım Üniversitesi)


Aşağıdaki yazım Atılım Üniversitesi tarafından çıkarılan Atılım haber gazetesi Mart 2014 sayısında
yayınlanmıştır.

Gazetenin elektronik haline (sayfa 9) erişmek için bağlantıya tıklayın:










Apple Nasıl Bu Kadar Başarılı ?

Geçtiğimiz on yıldaki teknoloji devrimine damga vuran ve yüksek sayılı satış rakamlarıyla borsada işlem gören en değerli şirket olan Apple gerçekten ilginç bir şirket. Kullanıcıları için belirli sınırlar belirliyor ve onları bu sınırlar içinde hareket etmeye zorluyor. Günümüzde normal şartlar altında, kapitalist sistemin hakim olduğu dünyamızda böyle bir şey mümkün değildir. Rakip şirketler kullanıcılara alternatif ‘açık’ bir sistem sunarlar ve fark yaratarak kullanıcıları kendilerine çekerler (İos işletim sistemine karşı Android işletim sistemi gibi). Ancak, Apple kullanıcıları hem kendi istediği sınırlar içinde tutarken hem de kullanıcı sayısını artırmayı başarıyor. Peki bunu nasıl yapıyor? İşte bu başarının arkasında son yıllarda daha çok önem önem kazanan bir şey yatıyor: Deneyim Ekonomisi…

Konuyu daha iyi analiz edebilmek için biraz gerilere gidelim. 2003 yılına… HP firması bir tablet çıkarır. HP’nin tabletinin bugün ki iPad’den teknolojik olarak daha üstün olmasına rağmen bu tablet pek rağbet görmez. Hatta günümüzde birçok kimse hatırlamaz bile. Bu tableti almak için insanlar kapılarda kuyruklar oluşturmazlar ve birbirlerini ezmezler. Bu olayın üzerinden 7 sene geçer ve Apple’ın kendi tablet bilgisayarı olan iPad’i piyasaya sürmesiyle olaylar farklı bir hal alır. İnsanlar Apple firmasının tabletine ve telefonuna inanılmaz derecede ilgi gösterirler.

Peki neden Apple bu kadar çok ilgi görür?... Çünkü HP’nin tableti teknolojik olarak üstün olmasına rağmen Apple fark yaratmıştır. Farkı ise teknolojik üstünlükten değil, kullanıcı deneyiminden gelir.

Iphone çıkmadan önce akıllı telefonlar senelerdir hayattaydı. Windows mobil işletim sistemli cep bilgisayarları ve telefonları mevcut olmasına rağmen basit bir program kapatma işlemi bile işkenceyi andırıyordu. Bir e-mail yazmak bile telefonun o küçücük sanal klavyesinde uzun uğraşlar gerektiriyor, telefon smart olarak adlandırılıyor ama kullanmak için smart olmak gerektiğini kimse söylemiyordu. Apple’ın Iphone’unda ise farklılık vardı. Apple ne kadar gereksiz tuş, buton, ayar varsa kaldırıp sadece tek tuş ile ana sayfaya gidebilir bir ürün sunmuştu bizlere. Telefona program yüklemek için de bir market kurup bizi internette program arama zahmetinden kurtarmıştı. Programların tamamının ara yüzünü standart hale getirmesi, kullanıcının bir kez Iphone’u kullanmayı öğrendiğinde bütün programları kullanabilir hale gelmesini sağlamıştı. Telefon ile internete girebilmek, e-mail yazabilmek, online mesajlaşma ve sosyal ağları kullanmak çocuk oyuncağı haline gelmişti.


Apple’ın farkı deneyim ekonomisindedir

Peki nedir deneyim ekonomisi? 1999’da iş dünyasını ‘deneyim ekonomisi’ tanımı ile tanıştıran isim Joseph Pine idi. O, iş hayatını bir tiyatro ve her şirketi de bir oyun sahneliyor diye tanımlıyordu. Kendini yeni ekonomik trendleri keşfetmeye adamış bir yazar ve danışman olan Joseph Fine, ortağı James Gilmore ile deneyim ekonomisine geçişte şirketlerin her tüketici için bireysel deneyimler sunmaları gerektiğini savunuyordu. Kitabı “Özgünlük: Tüketici Gerçekten Ne İster?” de şirketlere özgün ve samimi olmanın yollarını anlatıyor, marka olmanın anahtarının önce kendine karşı dürüst olmaktan geçtiğini dile getiriyordu. Markanın reklamlarında, kampanyalarında, ambalajlarında verdiği mesajların tüketicilerin yaşadığı deneyimle örtüşmesi gerektiğini ancak o zaman tüketicilerin şirket ve markanın özgün olduğuna inanabileceklerini savunuyordu. Bir şirket kullanıcıda kalıcı izler bırakmak, dev bir adım atmak, benzersiz deneyimler yaşatmakta istiyorsa kullanacağı yol deneyim ekonomisidir diyordu.

Konunun daha anlaşılır olması için kahve örneğinden yola çıkalım. Bir fincan kahve pişirmek için gerekli miktarda kahve, tarladan toplandığında ancak birkaç kuruşluk değere sahiptir. Mal kategorisindeki bu kahve, kavrulup öğütülüp paketlendikten sonra piramitte bir basamak atlar ve ürün haline gelir, fiyatı 80-90 kuruş olur. Sonra siz bu kahveyi köşedeki kafede yani piramidin bir basamak üstünde hizmet satın alarak içtiğinizde 2 – 5 TL ödersiniz. Piramidin daha üstünde yer alan bir kahve zinciri şubesinde oturup tükettiğinizde ise 5-10 TL arası bir bedel ödersiniz. Üstelik bu miktarı öderken de "burası hem çok güzel, hem de fiyatları çok uygun" demekten kendinizi alamazsınız. İşte biz bu duruma "deneyim ekonomisi" (experience economy) diyoruz.

Teknolojik üstünlük kullanıcıya yansıdığı kadar değerli

Günümüzde sadece teknik özelliklere bakarak ürün karşılaştırması yapmak anlamsız hale geldi. Teknolojik üstünlük artık kullanıcıya yansıdığı kadar değerli bir hal aldı. 1 TB’lık harddiskli laptopunuzla övünebilirsiniz fakat kullanıcı için kaç saatlik pil ömrü olduğu daha önemli olabilir. Full HD ekrana sahip bir netbook çıkartabilirsiniz ama kullanıcı sadece internette ne kadar hızlı ve kullanışlı olduğunu umursuyor olabilir. Bu yüzden artık ürünlerin birbirilerine olan üstünlüklerini sadece teknik anlamda karşılaştırmaktan vazgeçip, ürün gerçekten kullanıcının ihtiyaçlarını tam anlamıyla çözüyor mu, doğru müşteri profiline, doğru iş modeliyle anlamlı katma değer sağlıyor mu diye sorgulamalıyız. Teknoloji firmaları günümüze kadar mühendis mantığı ile domine edildiği için ürünlerde hep mühendislerin ilgilendiği konulara odaklandı ve mühendislerin kullanacağı şekilde tasarlandı. Apple ise oyunun kurallarını değiştirdi. Artık tasarımlar ev hanımlarına, gençlere, emeklilere ve çocuklara göre yapılıyor. Bu mantıkla yapılınca da satılıyor.








Kaynaklar:

•(2010) Akilligelisim.com – Deneyim Ekonomisi
•(2010) Elçin Cirik – Capital Dergi
•(2012) Güventürk Görgülü / Pazarlama 3.0 - Dünya Gazetesi
•(2000) Joseph Pine, James Gilmore - The Experience Economy: Work Is Theatre and Every Business A Stage